[color=]SEKA Neden Kapatıldı? Bir Kâğıdın Liflerinden Türkiye’nin Hikâyesini Okumak[/color]
Selam dostlar,
Kâğıt kokusunu hatırlayan var mı? Mürekkebin, hamurun, sıcak buharın birbirine karıştığı o ağır ama umutlu koku… SEKA’nın kapıları kapandığında, yalnızca bir fabrika susmadı; bir kentin ritmi, bir ülkenin sanayileşme hafızası da sessizleşti. Bugün birlikte, “SEKA neden kapatıldı?” sorusunu bir suçlu aramak için değil; aklımızla ve kalbimizle, ortak hafızamızı onarmak için konuşalım istiyorum. Stratejiyle empatiyi, veriyle hikâyeyi yan yana koyalım.
---
[color=]Kökler: Cumhuriyetin Sanayi Rüyası ve Kâğıdın Ulusal Hafızadaki Yeri[/color]
SEKA’nın hikâyesi, erken Cumhuriyet’in “kendi kendine yeten sanayi” idealinin bir parçasıydı. Kâğıt, yalnızca bir ürün değil; kültürel ve bürokratik hayatın altyapısıydı: kitap, gazete, okul defteri, arşiv, resmi yazışma… Kâğıda hâkimiyet, bilginin dolaşımı ve ulusal egemenlik demekti. İzmit’te kurulan tesis, zaman içinde bir “fabrikadan fazlası”na dönüştü: işçi mahalleleri, spor kulüpleri, sosyal tesisler, kentle fabrikanın bütünleştiği o tipik sanayi ekosistemi.
---
[color=]Zamanın Dişleri: Küresel Rekabet, Hammadde, Teknoloji ve Verimlilik[/color]
Peki, bu rüya neden sarsıldı? İlk halka, hammadde ve teknolojiydi. Türkiye’nin orman varlığı, selüloz üretimi açısından belirli sınırlar taşırken, dünya pazarında kağıt hamuru ve enerji maliyetleri dalgalandı. Eskiyen makineler, atıl kapasite, bakım ve yenileme yatırımlarının gecikmesi; birim maliyetleri yukarı itti.
İkinci halka, küresel rekabet oldu. 1980’lerden itibaren dünyada kağıt endüstrisi yeni ölçek ekonomilerine taşındı; dev tesisler, tedarik zinciri entegrasyonu ve atık kâğıt geri dönüşümü alanında agresif modernizasyonlar yapıldı. SEKA’nın bir kısım hatlarının teknolojik “olgunluk” eşiğini aşamaması, rekabet baskısını artırdı.
Üçüncü halka, dijitalleşme ve tüketim kalıpları. Basım-yayın alanında talep yapısı değişirken (gazete, dergi, ofis kâğıdı), ambalaj ve hijyen kâğıtlarının önemi arttı. Portföyü yeni talep desenine göre çevikçe yeniden dengelemek gerekiyordu; bu dönüşümün hızı ise kamu işletmeciliğinin kurumsal reflekslerini zorladı.
---
[color=]Politika Eksenleri: Özelleştirme Dalgası, Çevre Standartları ve Kentsel Dönüşüm[/color]
1990’lar ve 2000’lerin başı, özelleştirme politikalarının hızlandığı bir döneme işaret etti. Verimsiz görülen kamu işletmelerinin ya satışı ya da kapatılması gündeme geldi. SEKA özelinde; bir yanda “stratejik sektörün yerli üretim altyapısı korunmalı” diyenler, öte yanda “piyasa verimliliği ve kamu yükünün azaltılması”nı savunanlar vardı. İhale süreçleri, sendikal direnişler, yerel yönetimlerin tavrı ve hukuki mücadeleler, SEKA dosyasını teknik olmaktan çıkarıp siyasal-toplumsal bir soruna dönüştürdü.
Buna ek olarak çevre mevzuatı sertleşti. Su kullanımı, atık yönetimi, emisyon kontrolleri gibi alanlarda uyum maliyetleri yükseldi. Bu maliyet, yeni yatırım ihtiyacını daha görünür kıldı.
Bir de kentsel dönüşüm boyutu var: Fabrikanın bulunduğu kıyı şeridinin kent için taşıdığı sosyal ve ekonomik potansiyel, “endüstriyel miras mı, yeni kamusal alan mı, gayrimenkul değeri mi?” tartışmasını alevlendirdi. Sonuçta bölge, kent parkına, müzelere ve kültürel mekânlara dönüştürüldü; bazıları bunu “halka açılan kazanım”, bazıları “sanayi hafızasının silinişi” olarak okudu.
---
[color=]İki Lens, Tek Resim: Strateji ve Empatiyi Yan Yana Koymak[/color]
Forumda sık görürüz: Erkeklerin çoğu zaman stratejik ve çözüm odaklı, kadınların ise empati ve toplumsal bağlar merkezli yaklaştığı söylenir. Bu eğilimleri, genellemenin tuzağına düşmeden, tamamlayıcı bir çerçeve olarak kullanalım.
Stratejik bakış şunu sorar: “SEKA’nın hangi hatları modernize edilmeliydi? Yerli hammadde-geri dönüşüm dengesi nasıl kurulmalıydı? Enerji maliyetleri için ortak satın alma ya da kojenerasyon gibi çözümler uygulanabilir miydi? Ambalaj ve hijyen kâğıtlarına portföy kaydırması zamanında yapılabilir miydi?” Bu sorular, maliyet eğrilerini aşağı çekmenin ve rekabetçiliği artırmanın yollarına bakar.
Empati odaklı bakış ise şunu sorar: “On binlerce insanın geçim hikâyesi, kentle fabrika arasındaki duygusal bağ, ‘iş’ kimliğiyle ‘insan’ kimliğinin iç içeliği nasıl korunabilirdi? Kapanış sürecinde sosyal destek, yeniden beceri kazandırma (reskilling), psikososyal danışmanlık, kent ekonomisine adil geçiş paketleri ne kadar güçlü tasarlandı?” Bu sorular, kararların insanî maliyetini görünür kılar.
Birlikte bakınca görülen şu: Strateji, empatiyle güçlendiğinde adil bir verimlilik mümkün. Empati, stratejiyle buluştuğunda ise sürdürülebilir bir toplumsal sözleşme kurulabiliyor.
---
[color=]Beklenmedik Kesişimler: Veri Egemenliği, Arşiv Kültürü, İklim ve Kent Psikolojisi[/color]
SEKA sadece kâğıt üretmedi; arşiv kültürünü, kütüphaneleri, eğitim materyallerini, yerel basını besledi. Kâğıdın “fiziksel hafıza” oluşu, bugün “dijital hafıza” tartışmalarıyla beklenmedik bir biçimde kesişiyor. Yerli kâğıt kapasitesinin zayıflaması, kamunun ve özelin veri egemenliği ve belgeleme maliyetleri üzerinde dolaylı etkiler yarattı.
İklim çağındayız. Selüloz-kâğıt endüstrisi, döngüsel ekonomi ve karbon azaltımı başlıklarında hem risk hem fırsat barındırıyor. SEKA’nın mirası, bugün atık kâğıt toplama-lojistik-ileri dönüşüm hatlarında doğrudan bir know-how kaynağı olabilirdi. Kapanış, bu bilgi birikiminin dağılma riskini de getirdi.
Bir de kent psikolojisi var: Dumanı görünen fabrika yalnızca iş değil, “aidiyet” de üretir. Kapanış sonrası mekânın parka dönüşmesi, bazıları için travmayı tamir eden bir “kamusal nefes”, bazıları için “yerinden edilmiş kimlik” duygusu. Bu ikili duyguyu kabul etmek, hafızayla barışmanın ilk adımı.
---
[color=]Bugünden Yarına: “SEKA Olmasaydı” Değil, “SEKA Olursa” Diyebilen Bir Yol Haritası[/color]
Kapanışı geri sarmak mümkün değil; ama ders çıkarmak elimizde. Peki yarına dair ne yapabiliriz?
1. Endüstriyel Mirası Akıllı Dönüştürmek: Müzeler, kuluçka merkezleri, malzeme kütüphaneleri ve eğitim atölyeleriyle SEKA’nın teknik bilgisini geleceğe taşımak.
2. Yeşil Dönüşümlü Kâğıt Ekosistemi: Atık kâğıt toplama ağlarını kooperatiflerle güçlendirmek, düşük karbonlu enerji entegrasyonlarıyla bölgesel kâğıt üretim kümeleri yaratmak.
3. Sosyal Kalkanlar ve Reskilling: Kapanış-kuruluş döngülerinde çalışanı “maliyet kalemi” değil, “yatırım başlığı” olarak görmek; yazılım, lojistik, bakım ve enerji verimliliği alanlarında yeniden eğitim programlarını kalıcılaştırmak.
4. Kamu-Özel-Yerel Üçgeni: Yerel yönetimlerin kentsel değer üretimi ile sanayi politikasının “çelişen” değil “eşgüdümlü” olduğu modeller kurmak; uzun vadeli tedarik anlaşmalarıyla (ör. okul kâğıtları, arşiv kâğıtları) talep güvencesi sağlamak.
5. Ar-Ge ve Malzeme Bilimi: Elyaf karışımları, biyo-bazlı kaplamalar, su kullanımını minimize eden kapalı devreler gibi alanlarda üniversite-sanayi işbirliği.
---
[color=]Forumun Sorusuna Dönüş: Neden Kapatıldı?[/color]
Kısa cevap: Bir tek nedenden değil; teknoloji borcu, maliyet baskısı, küresel rekabet, çevre regülasyonları, özelleştirme politikaları ve kentsel rant dinamiklerinin birleşik etkisinden.
Uzun cevap: Bir sanayi ekosistemini ayakta tutan sadece makine değildir; vizyon, zamanında yatırım, esnek yönetişim ve toplumsal uzlaşmadır. Bu dengeler bozulunca, kapanış kararı “kaçınılmaz” görünür.
---
[color=]Birlikte Düşünelim: Strateji mi, Empati mi, Yoksa İkisi Birden?[/color]
- SEKA’nın hangi hatları, doğru yatırım penceresinde modernize edilebilirdi?
- Kapanış süreçlerinde sizce en büyük eksik “iş modeli” mi, “iletişim ve sosyal kalkan” mıydı?
- Kâğıdın dijital çağdaki rolü (ambalaj, hijyen, arşiv) için yerel kapasiteyi nasıl kurgulardınız?
- Endüstriyel mirası kent yaşamına katarken, işçi hafızasını görünür kılacak hangi pratikleri önerirsiniz?
- Stratejik akıl ile empatik yaklaşımı aynı masaya nasıl oturturuz?
---
[color=]Son Söz: Kokusuz Kâğıt Olur, Hafızasız Kent Olmaz[/color]
SEKA’nın kapatılması, kâğıdın kokusunu kentten çekmiş olabilir; ama hikâyesini değil. O hikâye, plan ve duygunun, strateji ve empatinin buluştuğu yerde yeniden yazılabilir. Belki de bugün yapmamız gereken, “bir daha kapanış olmasın” diye değil, “bir daha topluca körleşmeyelim” diye düşünmek. Kâğıt lif lif ayrılır; ama doğru basınçla yeniden kâğıda dönüşür. Biz de öyleyiz: Dağılan hafızamızı, ortak akıl ve ortak vicdanla yeniden presleyebiliriz.
Selam dostlar,
Kâğıt kokusunu hatırlayan var mı? Mürekkebin, hamurun, sıcak buharın birbirine karıştığı o ağır ama umutlu koku… SEKA’nın kapıları kapandığında, yalnızca bir fabrika susmadı; bir kentin ritmi, bir ülkenin sanayileşme hafızası da sessizleşti. Bugün birlikte, “SEKA neden kapatıldı?” sorusunu bir suçlu aramak için değil; aklımızla ve kalbimizle, ortak hafızamızı onarmak için konuşalım istiyorum. Stratejiyle empatiyi, veriyle hikâyeyi yan yana koyalım.
---
[color=]Kökler: Cumhuriyetin Sanayi Rüyası ve Kâğıdın Ulusal Hafızadaki Yeri[/color]
SEKA’nın hikâyesi, erken Cumhuriyet’in “kendi kendine yeten sanayi” idealinin bir parçasıydı. Kâğıt, yalnızca bir ürün değil; kültürel ve bürokratik hayatın altyapısıydı: kitap, gazete, okul defteri, arşiv, resmi yazışma… Kâğıda hâkimiyet, bilginin dolaşımı ve ulusal egemenlik demekti. İzmit’te kurulan tesis, zaman içinde bir “fabrikadan fazlası”na dönüştü: işçi mahalleleri, spor kulüpleri, sosyal tesisler, kentle fabrikanın bütünleştiği o tipik sanayi ekosistemi.
---
[color=]Zamanın Dişleri: Küresel Rekabet, Hammadde, Teknoloji ve Verimlilik[/color]
Peki, bu rüya neden sarsıldı? İlk halka, hammadde ve teknolojiydi. Türkiye’nin orman varlığı, selüloz üretimi açısından belirli sınırlar taşırken, dünya pazarında kağıt hamuru ve enerji maliyetleri dalgalandı. Eskiyen makineler, atıl kapasite, bakım ve yenileme yatırımlarının gecikmesi; birim maliyetleri yukarı itti.
İkinci halka, küresel rekabet oldu. 1980’lerden itibaren dünyada kağıt endüstrisi yeni ölçek ekonomilerine taşındı; dev tesisler, tedarik zinciri entegrasyonu ve atık kâğıt geri dönüşümü alanında agresif modernizasyonlar yapıldı. SEKA’nın bir kısım hatlarının teknolojik “olgunluk” eşiğini aşamaması, rekabet baskısını artırdı.
Üçüncü halka, dijitalleşme ve tüketim kalıpları. Basım-yayın alanında talep yapısı değişirken (gazete, dergi, ofis kâğıdı), ambalaj ve hijyen kâğıtlarının önemi arttı. Portföyü yeni talep desenine göre çevikçe yeniden dengelemek gerekiyordu; bu dönüşümün hızı ise kamu işletmeciliğinin kurumsal reflekslerini zorladı.
---
[color=]Politika Eksenleri: Özelleştirme Dalgası, Çevre Standartları ve Kentsel Dönüşüm[/color]
1990’lar ve 2000’lerin başı, özelleştirme politikalarının hızlandığı bir döneme işaret etti. Verimsiz görülen kamu işletmelerinin ya satışı ya da kapatılması gündeme geldi. SEKA özelinde; bir yanda “stratejik sektörün yerli üretim altyapısı korunmalı” diyenler, öte yanda “piyasa verimliliği ve kamu yükünün azaltılması”nı savunanlar vardı. İhale süreçleri, sendikal direnişler, yerel yönetimlerin tavrı ve hukuki mücadeleler, SEKA dosyasını teknik olmaktan çıkarıp siyasal-toplumsal bir soruna dönüştürdü.
Buna ek olarak çevre mevzuatı sertleşti. Su kullanımı, atık yönetimi, emisyon kontrolleri gibi alanlarda uyum maliyetleri yükseldi. Bu maliyet, yeni yatırım ihtiyacını daha görünür kıldı.
Bir de kentsel dönüşüm boyutu var: Fabrikanın bulunduğu kıyı şeridinin kent için taşıdığı sosyal ve ekonomik potansiyel, “endüstriyel miras mı, yeni kamusal alan mı, gayrimenkul değeri mi?” tartışmasını alevlendirdi. Sonuçta bölge, kent parkına, müzelere ve kültürel mekânlara dönüştürüldü; bazıları bunu “halka açılan kazanım”, bazıları “sanayi hafızasının silinişi” olarak okudu.
---
[color=]İki Lens, Tek Resim: Strateji ve Empatiyi Yan Yana Koymak[/color]
Forumda sık görürüz: Erkeklerin çoğu zaman stratejik ve çözüm odaklı, kadınların ise empati ve toplumsal bağlar merkezli yaklaştığı söylenir. Bu eğilimleri, genellemenin tuzağına düşmeden, tamamlayıcı bir çerçeve olarak kullanalım.
Stratejik bakış şunu sorar: “SEKA’nın hangi hatları modernize edilmeliydi? Yerli hammadde-geri dönüşüm dengesi nasıl kurulmalıydı? Enerji maliyetleri için ortak satın alma ya da kojenerasyon gibi çözümler uygulanabilir miydi? Ambalaj ve hijyen kâğıtlarına portföy kaydırması zamanında yapılabilir miydi?” Bu sorular, maliyet eğrilerini aşağı çekmenin ve rekabetçiliği artırmanın yollarına bakar.
Empati odaklı bakış ise şunu sorar: “On binlerce insanın geçim hikâyesi, kentle fabrika arasındaki duygusal bağ, ‘iş’ kimliğiyle ‘insan’ kimliğinin iç içeliği nasıl korunabilirdi? Kapanış sürecinde sosyal destek, yeniden beceri kazandırma (reskilling), psikososyal danışmanlık, kent ekonomisine adil geçiş paketleri ne kadar güçlü tasarlandı?” Bu sorular, kararların insanî maliyetini görünür kılar.
Birlikte bakınca görülen şu: Strateji, empatiyle güçlendiğinde adil bir verimlilik mümkün. Empati, stratejiyle buluştuğunda ise sürdürülebilir bir toplumsal sözleşme kurulabiliyor.
---
[color=]Beklenmedik Kesişimler: Veri Egemenliği, Arşiv Kültürü, İklim ve Kent Psikolojisi[/color]
SEKA sadece kâğıt üretmedi; arşiv kültürünü, kütüphaneleri, eğitim materyallerini, yerel basını besledi. Kâğıdın “fiziksel hafıza” oluşu, bugün “dijital hafıza” tartışmalarıyla beklenmedik bir biçimde kesişiyor. Yerli kâğıt kapasitesinin zayıflaması, kamunun ve özelin veri egemenliği ve belgeleme maliyetleri üzerinde dolaylı etkiler yarattı.
İklim çağındayız. Selüloz-kâğıt endüstrisi, döngüsel ekonomi ve karbon azaltımı başlıklarında hem risk hem fırsat barındırıyor. SEKA’nın mirası, bugün atık kâğıt toplama-lojistik-ileri dönüşüm hatlarında doğrudan bir know-how kaynağı olabilirdi. Kapanış, bu bilgi birikiminin dağılma riskini de getirdi.
Bir de kent psikolojisi var: Dumanı görünen fabrika yalnızca iş değil, “aidiyet” de üretir. Kapanış sonrası mekânın parka dönüşmesi, bazıları için travmayı tamir eden bir “kamusal nefes”, bazıları için “yerinden edilmiş kimlik” duygusu. Bu ikili duyguyu kabul etmek, hafızayla barışmanın ilk adımı.
---
[color=]Bugünden Yarına: “SEKA Olmasaydı” Değil, “SEKA Olursa” Diyebilen Bir Yol Haritası[/color]
Kapanışı geri sarmak mümkün değil; ama ders çıkarmak elimizde. Peki yarına dair ne yapabiliriz?
1. Endüstriyel Mirası Akıllı Dönüştürmek: Müzeler, kuluçka merkezleri, malzeme kütüphaneleri ve eğitim atölyeleriyle SEKA’nın teknik bilgisini geleceğe taşımak.
2. Yeşil Dönüşümlü Kâğıt Ekosistemi: Atık kâğıt toplama ağlarını kooperatiflerle güçlendirmek, düşük karbonlu enerji entegrasyonlarıyla bölgesel kâğıt üretim kümeleri yaratmak.
3. Sosyal Kalkanlar ve Reskilling: Kapanış-kuruluş döngülerinde çalışanı “maliyet kalemi” değil, “yatırım başlığı” olarak görmek; yazılım, lojistik, bakım ve enerji verimliliği alanlarında yeniden eğitim programlarını kalıcılaştırmak.
4. Kamu-Özel-Yerel Üçgeni: Yerel yönetimlerin kentsel değer üretimi ile sanayi politikasının “çelişen” değil “eşgüdümlü” olduğu modeller kurmak; uzun vadeli tedarik anlaşmalarıyla (ör. okul kâğıtları, arşiv kâğıtları) talep güvencesi sağlamak.
5. Ar-Ge ve Malzeme Bilimi: Elyaf karışımları, biyo-bazlı kaplamalar, su kullanımını minimize eden kapalı devreler gibi alanlarda üniversite-sanayi işbirliği.
---
[color=]Forumun Sorusuna Dönüş: Neden Kapatıldı?[/color]
Kısa cevap: Bir tek nedenden değil; teknoloji borcu, maliyet baskısı, küresel rekabet, çevre regülasyonları, özelleştirme politikaları ve kentsel rant dinamiklerinin birleşik etkisinden.
Uzun cevap: Bir sanayi ekosistemini ayakta tutan sadece makine değildir; vizyon, zamanında yatırım, esnek yönetişim ve toplumsal uzlaşmadır. Bu dengeler bozulunca, kapanış kararı “kaçınılmaz” görünür.
---
[color=]Birlikte Düşünelim: Strateji mi, Empati mi, Yoksa İkisi Birden?[/color]
- SEKA’nın hangi hatları, doğru yatırım penceresinde modernize edilebilirdi?
- Kapanış süreçlerinde sizce en büyük eksik “iş modeli” mi, “iletişim ve sosyal kalkan” mıydı?
- Kâğıdın dijital çağdaki rolü (ambalaj, hijyen, arşiv) için yerel kapasiteyi nasıl kurgulardınız?
- Endüstriyel mirası kent yaşamına katarken, işçi hafızasını görünür kılacak hangi pratikleri önerirsiniz?
- Stratejik akıl ile empatik yaklaşımı aynı masaya nasıl oturturuz?
---
[color=]Son Söz: Kokusuz Kâğıt Olur, Hafızasız Kent Olmaz[/color]
SEKA’nın kapatılması, kâğıdın kokusunu kentten çekmiş olabilir; ama hikâyesini değil. O hikâye, plan ve duygunun, strateji ve empatinin buluştuğu yerde yeniden yazılabilir. Belki de bugün yapmamız gereken, “bir daha kapanış olmasın” diye değil, “bir daha topluca körleşmeyelim” diye düşünmek. Kâğıt lif lif ayrılır; ama doğru basınçla yeniden kâğıda dönüşür. Biz de öyleyiz: Dağılan hafızamızı, ortak akıl ve ortak vicdanla yeniden presleyebiliriz.